Ana içeriğe atla

Orta Doğuya Genel Bakış


 

Orta Doğuya Genel Bakış: Tarih, Ekonomi, Güvenlik

  ÖZET:

Orta Doğuda bölgeyi şekillendiren güç dinamiklerinin tarihsel gelişimi ve yeni aktörlerin yeni güvenlik sorunları ortaya çıkartmasıyla coğrafyanın dünya egemenliğinin çatışma noktası haline gelmesi.






        1.  Orta Doğunun Görünümü ve Tarihi

         Orta Doğunun Tarihi, Ekonomik yapısı, Güvenlik sorunlarının genel görünümünü bölge ülkelerinin kalkınma sorunlarını derinden etkilemektedir.

Bölge medeniyetlerin geçiş noktası ve başlangıcı olduğundan ne yazıktır ki günümüzde çatışmaların ve itilafların taşındığı bir coğrafya olmuştur.

Bu makale Orta Doğu Güvenlik Akademisi eğitiminin bir çıktısı olarak şekillenmiştir.

 

Osmanlının gelişiyle Orta Doğu Müslüman halklardan oluşan güçlü bir merkez olma özelliğini korumuştur. Osmanlı bölgede Halifelik sayesinde birlik sağlamış ve bölgenin refahını arttırmıştır. Müslüman halklar Osmanlı sayesinde birlik oluşturup Batı karşısında güçlenmiştir. Osmanlı millet sistemiyle Mezheplerin bir arada yaşamasını sağlamıştır. Osmanlı uyguladığı birleştirici politikayla bölgede ciddi bir isyan çıkmasını önlemiştir.

Osmanlı ticaretin batıya kaymasını önlemiş, Mehmet Ali Paşa ile eğitim, toprak, ekonomi, medya, ordu gibi pek çok alanda yenilikçi reformlar uygulamıştır.

 

Mısır, Filistin, Irak desteğiyle Osmanlı birliği sağlamıştır fakat 1830 Cezayir’in işgali, 1881 Tunus’un işgali, 1882 Mısır’ın işgali, Almanya’dan Basra Körfezine Yemene uzanan hattın parçalanması Osmanlının zenginliğini düşürmüştür. Zenginliğin ve refahın düşmesi isyanları tetikledi ve Orta Doğuda Osmanlının gücü zayıfladı.                         

Türkiye Orta Doğuda 1948 de İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olmuştur. İsrail kuruluş itibariyle Orta Doğuda Müslüman ülkelerin hedefinde olmuş fakat Türkiye İsrail ilişkisi düşmanca olmamıştır.

 

Günümüzde Orta Doğuda barışın en büyük destekçisi Türkiye olmasına rağmen Orta Doğudaki kargaşadan beslenen İsrail Türkiye ile ilişkisini pek çok alanda devam ettirir. Türkiye Özal dönemiyle Orta Doğuya ilgisini arttırmış, 1989 Doğu Bloğunu çökmesiyle Orta Asya ülkelerinin bağımsızlık kazanması dünyada bir demokrasi dalgasının oluşmasını sağlamış ama bu dönemde demokrasi Orta Doğuya uğramamıştır. Türkiye bölge ülkeleriyle ilişkisine baktığımızda genel bir dışlanmasın olduğunu görürüz, bölgede halkının çoğu Müslüman olup laik ilkelere göre yönetilen ve batılı değerleri benimsemede başarılı olan Türkiye Orta Doğunun kilit aktörü olarak küresel güçlerin muhtaç olduğu bir müttefik konumuna girmiştir. Orta Doğuda yeni çıkan aktörler, terör grupları bölgenin güç çatışması için kullanıldığını gösterir. Çinin kuşak yol projesiyle Avrupa ve Asya arası Küresel Ticaret girişimi Orta Doğunun Güvenlik sorunu nedeniyle çeşitli rotalar aranmasına yol açmıştır.

 

         2. Orta Doğuda Ekonomi

 

         Bölgenin coğrafyasına baktığımızda yer altı kaynakları bakımından çok zengin olduğunu görürüz. Orta Doğuda çoğu ülkenin milli gelirlerinin yarısından fazlasını petrol oluşturuyor. OECD ülkeleri arasında bölgede İsrail ve Türkiye’nin sanayiye dayalı bir ekonomileri vardır.

Orta Doğu ekonomik performans konusunda 1990 ve 2001 en yüksek, zirve dönemlerini yaşamıştır. Son yıllardaki gelişmeler Orta Doğunun ekonomisini olumsuz etkilemiştir.

1960-1980 dönemleri bölge ekonomik açıdan iyi bir durumda fakat bu uzun sürmüyor.

Bölgede kişi başı gelirde insanlar arasında çok büyük farklar var bu dengesiz bir ekonomi zenginleri daha zengin fakirleri daha fakir hale getirmiş ciddi gelir adaletsizliği ortaya çıkmıştır. Bölgede ülkeler büyüyor fakat bu büyüme vatandaşa nüfusa yansımıyor, ekonomi nüfusa oranla daha az büyüyor. Bu coğrafyada özellikle körfez ülkelerinin petrol gelirleri çok yüksek, 1970 krizi petrol fiyatlarının artmasına yol açıyor.

 

Türkiye de 1960lar boyunca uygulanan ithal ikameci ve devlet kontrollü sanayileşmeyle beraber kalkınma yaklaşımı sonraki yıllarda bu yaklaşımın başarısız olması nedeniyle reformlar gerçekleştirilerek ihracata dayalı kalkınma modeline geçiliyor. 24 Ocak kararları Türkiye’nin ekonomisinin dışa açılmasının başlangıcı olmuştur. Orta Doğunun genel ekonomik görünümü Türkiye örneğiyle daha net anlaşılıyor.

Genel anlamda Orta Doğu ülkelerinin kendi ayaklarında durması 1950lere kadar mümkün olamıyor.  Mısırda Nasır Arap Sosyalizmi ile Rusya’dan yardım alıyor, özel şirketlerin devletleştiriyor, kendi elit tabanını oluşturmak için köylüleri topraklandırıyor. Mısırın bu durumu Tunus, Fas, Suriye içinde benzer şekilde gerçekleşiyor. Mısırın 1970lerde denediği ihracata dayalı ekonomik kalkınma modeli Mısırın 1970lerdeki krizden çıkış planını oluşturan  bu model Türkiye de 1980, 24 Ocak kararlarıyla uygulanmıştır.

 

 Krizlerle beraber kötüleşen bu ülkelere çeşitli programlarlar yapılıyor bölgede ülkelerin vergi dışı gelir ederek otoriter rejimler anlamında Rantçı Devletler oluşturuyorlar. Petrol gelirlerinin eşitsiz ve kısmi dağıtımı körfez ülkelerinde refahın artmasına engel oluyor. Mısır jeopolitik konumunu kullanarak borçlarını kapatabiliyor. 2004de Mısır ve Tunusun Neo-liberal politikalara geçişinde yarı başarı sağlanıyor ama Türkiye bunu tam olarak başarmış bir ülke olmuştur.

 

 

 

         3. Güvenlik

       

        Dinamik bir kavram olan Güvenlik, Orta Doğu için belki de en önemli sorunlardan biridir. Geleneksel uluslararası güvenlik, kapsamında bir devletin güvenliği diğer devletlerinde güvenliği ile bağlantılı olduğu görüşüne dayanır. Günümüzde devletlerin birbiri ile olan karşılıklı bağımlılıkları güvenlik sorunlarının da birlikte değerlendirilmesine neden oluyor. Güvenli bir uluslararası sistemde sistem istikrarlıdır ve savaş olma olasılığı düşüktür. BM, NATO, AB vs. Uluslararası rejimler uluslararası güvenliğin sağlanmasını amaçlar fakat Realist açıdan bu görüş geçersizdir çünkü uluslararası sistemde tüm aktörlerden üstün tek bir yaptırım mekanizması yoktur, bu eksiklik sistemin anarşik yapısıyla ilişkilendirilir.

 

Geleneksel güvenlik anlayışı kapsamında uluslararası güvenlik, devletlerin savaşın içinde yer almaması ya da uluslararası alanın tehditlerden arındırılması olarak ifade edilmiştir. Yeni güvenlik anlayışında güvenliğin içerisinde olan uluslararası aktörlerin sayıları artmış ve çok daha çeşitli hale gelmişlerdir. Tehditler artık sadece askeri olmaktan çıkıp kaynakları çeşitlenmiştir. Barry Buzan’ın güvenliğe siyasi, ekonomik, sosyal, çevresel, askeri boyutları dahil ederek güvenliği daha geniş uluslararası çerçevede tanımladı.

Devletlerin kendilerini sadece referans olarak geliştirdiği güvenlik politikalarını bırakmaları ve komşularının da güvenlik çıkarlarını dikkate almalarını içermektedir.

 

Klasik ve Neo Realist yaklaşımları uluslararası güvenlik konusunda uluslararası kurumların daha az rol oynadığını inancı hakimdir. Günümüzde Pandemik kriz,  mülteciler vs. Batı kurumlarının yetersiz kaldığını, işlevsiz olduğunu göstermiştir.

Güvenli bir Orta Doğunun, Güvenli bir dünyanın sağlanmasıyla olacağını düşünebiliriz.

Savaş, terörizm, ekonomik krizler, uluslararası göç, yasa dışı gruplar, çevresel sorunlar Orta Doğunun en önde gelen güvenlik sorunları olarak gösterilebilir bu sorunlar uluslararası anlamda önem kazanır.

 

Geleneksel güvenlik anlayışı ile hareket edilen Orta Doğuda kalıcı bir barış ve istikrarın sağlanması için işbirliği ve birey esaslı uygulamalar ön planda tutulmalıdır.

 

 

         4. Sonuç 

 

        Orta Doğu tarihi, ekonomik yapısı ve güvenlik sorunlarını değerlendirdiğimiz bu yazıda bölgenin kalkınması ve yeniden istikrara kavuşmasının genel anlamda dünyanın iyileşmesi olarak söyleyebiliriz. Tarih boyunca bölgedeki petrol kaynakları ve zengin tarihi nedeniyle büyük güçlerin çatışma alanı olmaktan kurtulamamıştır.

 

Güvenlik endişelerinin giderilmesi bölgenin ekonomik istikrarında yeniden sağlanmasını ve küresel dünyaya kenetlenmesini sağlayacaktır. Özellikle son yıllardaki krizlerle birlikte çıkmaza sürüklenen bu coğrafyada birliğin sağlanması uzun vadede bölgede yeni bir küresel güç doğurabilir. Bölgenin vazgeçilmez bir ülkesi olan Türkiye AB ile olan entegrasyon süreciyle, Orta Doğunun istikrarına en çok yardımı dokunacak ülkelerden biridir.

 

Son yaşanan gelişmeler ile 2021de ABD’nin Afganistan dan tam anlamıyla geri çekilmesi ve Taliban’a Afganistan’ın bırakılması yeni güvenlik sorunları beraberinde getirmektedir.

Çinin Taliban’ı tanımasıyla bölgede çatışma istemediği ve kuşak yol projesi için çıkarlarını şekillendirmek istediği anlaşılabilir.

 

J. Biden yaptığı açıklamasıyla Amerika’nın bölgede ulusal çıkarları için durduğunu söylemesi ikinci bir Vietnam vakası olarak değerlendirilmesi Afganistan da istikrarın sağlanmadığını söyleyerek günah çıkartmış, genel anlamda Afganistan’ın kaderine terkedilmiştir.

Orta Doğu geçmişte olduğu gibi gelecekte de bulundurduğu avantajlar nedeniyle küresel güç çatışmalarının oyun alanı olamaya devam edecek gibi görünüyor. 

 

         Kaynakça

 

Orta Doğu Güvenlik Akademisi semineri

 

Güvenlik, Güvenlik Çalışmaları, Güvenliğin Değişen Çehresi The Concept of Security Author(s): David A. Baldwin Source: Review of International Studies , Jan., 1997, Vol. 23, No. 1 (Jan., 1997), pp. 5-26 Published by: Cambridge University Press. Sinem Akgül Açıkmeşe: Güvenlik, Güvenlik Çalışmaları ve Güvenlikleştirme (Evren Balta derleyen)Küresel Siyasete Giriş: 241-256.  Baylis, John, “Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 5, Sayı 18 (Yaz 2008),  69,85.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eğitim

    Kalkınma odaklı olmayan ekonomilerin hemen hepsinde ortaya çıkan ve toplumsal ayrışma ve kutuplaşmayı derinleştiren yoksulluk özellikle otokratik yönetimler altında belli bir zümre dışında tabanın katlanması gereken bir olgu halini alır. Sosyal yaşama adapte olmayan bireylerin yetersiz ve sağlıksız ortamlara mecbur bırakılarak psikolojik olarak güvensiz ve dış uyaranlara duyarsız hale gelmesi , gelir dağılımında artan eşitsizlik sonucu yoksulluğun sıradanlaşmasının açı bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Basit mantıksal çıkarımlarla hem dünya ölçeğinde hem de yerel ölçekte eğitim seviyesinin ve refah seviyesinin orantılı olduğu görülür. Yoksulluk artışının eğitimsizliğe ve eğitimsizliğin yoksulluk artışıyla gelişen bu kısır döngü içinden çıkılamaz bir hale bürünüyor. Eğitimin öneminin iyi idrak edilmesi için bireye psikolojik ve maddi kazanımlar sağlamasının yanında toplumsal bir dönüşümü ki bu iyi bir dönüşümdür tetiklediği bilinmelidir. Ekonomik gelişmişliğin katma değer

Medeni hukuk pratikleri

  1.olay Hakkı dayım cüzdanını sokakta düşürmüştür. Cüzdanı bulan Aykut içindeki parayı almış ve cüzdanı Selim adlı kişiye satmıştır,   bu kişide cüzdanı başka birine Murat adlı bir vatandaşa satmıştır. Bu olay medeni konunda iyi niyet ilkesiyle ilgilidir. Hukuki sonuç doğurmaya engel olan halin durumundan haberi olmaması ve haberi olmasının gerekmemesi. İyi niyet aksi ispat edilene kadar varlığı esastır. Bu olayda iyi niyetli olan kişi Selim ve Murat adlı kişilerdir. Aykut adlı kişinin mal üzerinde istediği işlemi gerçekleştirebilmesi için o malın kendisine ait olması gerekir mal üzerinde istediğini yapabilme yetkisine sahip olması gerekmektedir.   Hakkı dayım iradesi dışında cüzdanı düşürmüştür. Cüzdanı bulan Aykut kişisi malın sahibi değildir mal üzerinde tasarruf hakkına sahip değildir fiili olarak elindedir ama yine de malı kullanma hakkına sahip değildir. Para ve mal kimin elindeyse sahibi olan kişi yani üzerinde her türlü tasarruf hakkı olan kişi bu malı her zaman alma hakkı

Alexander Wendt “Anarşi Devletler Ne Anlıyorsa Odur” adlı makalesine kısa bir bakış

Bu makalede anarşi devletlerin aralarındaki ilişkiye yükledikleri kavram olarak adlandırılır koşullar yapıyı yeniden oluşturarak tekrar üretir. Wendt, aktör yapıyı belirler ama aynı zamanda bu yapının içinde hareket eder der. Neo realistler, Anarşik sistemin öz yardıma yol açtığını söyler. Neo realistler öz yardımın, anarşinin doğal bir sonucu olduğunu düşünüyorlar. Neo realizme göre devletler sistemdeki baskın aktörlerdir ve güvenliği öz çıkarcı koşullarla tanımlarlar. Öz çıkarcı devleti kuramları için başlangıç olarak alırlar. Neo realistler anarşilerin merkezi otorite ve kolektif güvenliğin olmadığı Öz yardım sistemleri olduğuna inanırlar. Wendt, öz yardımın anarşinin esaslarından olmadığını bir kurum olduğunu söyler. Yani anarşi devletlerin onu nasıl adlandırdığıdır. Wendt öz yardımın mantıksal ya da nedensellik olarak anarşiden doğmadığını ve eğer bu gün kendimizi bir öz yardım dünyasında buluyorsak bunun yapıdan değil süreçten kaynaklandığını söyler. Wendt’e göre anarşi, nede