Sosyal yaşama adapte olmayan bireylerin yetersiz ve
sağlıksız ortamlara mecbur bırakılarak psikolojik olarak güvensiz ve dış
uyaranlara duyarsız hale gelmesi , gelir dağılımında artan eşitsizlik sonucu
yoksulluğun sıradanlaşmasının açı bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Basit mantıksal çıkarımlarla hem dünya ölçeğinde hem de
yerel ölçekte eğitim seviyesinin ve refah seviyesinin orantılı olduğu görülür.
Yoksulluk artışının eğitimsizliğe ve eğitimsizliğin yoksulluk artışıyla gelişen
bu kısır döngü içinden çıkılamaz bir hale bürünüyor.
Eğitimin öneminin iyi idrak edilmesi için bireye psikolojik
ve maddi kazanımlar sağlamasının yanında toplumsal bir dönüşümü ki bu iyi bir
dönüşümdür tetiklediği bilinmelidir.
Ekonomik gelişmişliğin katma değer yani niteliksel açıdan
gelişimi tam tersi şekilde yani niceliksel olarak miktar odaklı ekstansif
büyümeye göre sürdürülebilir ve kalkınma odaklı bir ekonomi sağlayarak yine ekonomik
eşitsizliklerin eğitimde yarattığı eşitsizliğe kalıcı bir çözüm sağlayabilir.
Nhamo gibi araştırmacılardan bazıları Pakistan örneğinden
yola çıkarak ekonomik büyümen ve ekonomik gelişme arasında beklenen doğru
orantının olmadığı görülmektedir. Belli yıllar aralığında pakistandaki ekonomik
büyümenin yavaş olduğu fakat yoksulluğun azaldığı, farklı yıllarda hızlı bir
ekonomik büyümeye rağmen yoksulluğun hızla arttığı gözlemlenmiştir. Gelir dağılımının toplumda eşit yayılmadığı devletlerde
meydana gelen bu durum eğitime ulaşımı zorlaştırıyor.
Eğitimde eşitliğin sağlandığı toplumlarda ise sınıfsal
farklılıkların önemsenmediği eşitsizliklerin azaldığı ve bu ölçüde devlet
ekonomisinin kalkınma odaklı büyümesinin önü açıldığı görülmektedir.
Pierre Bourdienun geliştirdiği kültürel sermaye kavramına
bakarak durumu daha net anlayabiliriz. Bourdieu’ya göre toplumsal
eşitsizliklerin temeli toplumdaki sınıfların sahip olduğu kültürel sermayedir.
Bireyin bulunduğu sınıfsal ortamından kaynaklanan bu durum ekonomik ve siyasi
olarak kullanılabilir. Birey eğer alt sınıfa mensup biriyse orta ve üst sınıf
kadar eğitimin olanaklarından yararlanamaz.
Aile ilişkilerinin yansıması olarak yapılan diğer bir çalışmada
yine toplumdaki bu sınıfsal farklılıkların eğitime olan etkileri öğretmenler ve
veliler arasında velilerin toplumsal sınıflarının öğretmenlerle iletişimlerinde
doğrudan bir ilişki olduğu görülmüş, düşük sınıftan olan velilerin birkaç kelimeden
fazla konuşamadığı gözlenmiştir.
ABD ve Avrupa ülkelerine baktığımızda eğitim seviyesi ve yoksulluk arasında ters orantının olduğu görülmektedir. Gelişmiş ülkelerde karşılaşılan bu durum toplumda fırsat eşitliğinin sağladığı bir durum olarak karşımıza çıkar. Fakat yine bu ülkelerde sosyal olarak alt tabakada olan insanların ekonomik değişkenlerden üst sınıflara göre daha fazla etkilendiği görülmektedir.
Türkiye de eğitime baktığımızda büyük bir kısmı yoksulluk
düzeyinde ve altında yaşayan nüfusun eğitimden eşit oranda faydalanamıyor.
Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana kentlerde artan nüfusla birlikte kırda
eksilen nüfusla birlikte yoksulluk artış göstermiştir. Yapılan eğitim
politikaları ve artan ödenekler ile yine Avrupa örneğinde olduğu gibi refah
düzeyinin artışıyla eğitim düzeyi de artış göstermiştir. Bundan 20 sene
öncesine kadar eğitime ulaşma yetersizliği ile artan işsizlik oranlarını daha
alt düzey eğitim almış veya almamış bireyler oluştururken günümüzde bu aralığın
kapandığını görüyoruz.
20 yıl öncesine kadar yükseköğretime katılamayan nesiller
varken artan üniversiteler sayesinde eğitime ulaşmak daha kolay hale getirildi.
Fakat burada konunun en başına dönersek artan üniversitelerin siyasi bir
politik araçtan öte olmadığını görürüz. Her bir öğrencinin devlete olan
maliyetinin artan üniversitelerle artmasını beklenirken, ülke genelinde
gelişmişlik seviyesinin eğitimde öğrenci başına maliyetin istenilen ölçüde
artmadığı görülür. Bu duruma yine Avrupa ülkelerinin öğrenci başına katlanmak
zorunda olduğu maliyetine bakarak öğrenilebilir. (Burada devletin yüklendiği
maliyeti TL olarak hesaplayarak kendinizi kandırmayın)
Türkiyede eğitime ulaşma yine bölgelere göre farklılıklar
gösteriyor. İzmir Ankara İstanbul gibi büyük şehirlerde eğitime ulaşım çok daha
kolay özellikle gelir dağılımında adaletsizliğin artığı bu günlerde üst gelir
grubunda olan her birey çocuğuna eğitim olanağı sağlayabilir.
Eğitim yatırımların 20 yıl önce yeterli olmadığını
gördüğümüzde şuan ki tablo daha acı bir hal alıyor. Düşük gelire sahip
milyonların eğitime ulaşması geçmişte zor olduğu gibi günümüzde daha zor bir
hal aldı. Kamusal harcamaların eğitim yönünde artırılması daha önemli bir hal
alırken diğer kurumlara ayrılan bütçeleri görünce eğitime ayrılan bütçenin
devede kulak olmadığı görülüyor. Özel eğitim sektörünün artışıyla birlikte uzun
dönemde gelir düzeyi düşük bireyler açısından eğitimde fırsat eşitliği
neredeyse yok denecek seviyelere ulaştı.
Türkiye kapsamında hane halklarının eğitim harcamalarının
toplumsal bilinçle artığını söylemek yanlış olmaz. Eğitimin öneminin artışının
aynı oranda nitelikli eğitim artışıyla sağlanmaması, ülkelerdeki eğitim oranı
ile yoksulluk arasında ki ters orantının oluşmamasını sağlıyor. Yine düşük
eğitim seviyesinin yanında ülkelerdeki düşük toplumsal katılım ve çevreye uyum
sağlayamama refah kaybına yol açıyor. Fırsat yakalamak için topluma entegre
olmaya çalışan bireyin engeli gelir düzeyindeki adaletsizlik sayesinde artarak
yükseliyor. Bu sayede aydın ama ulaşılamaz bireyler ülkenin zenginliğini
artırması beklenirken bürokraside ve kamuda sürünüyor.
Türkiye gibi ülkelerde eğitime erişimin niceliksel bir
gösterge olduğu ve Müreffeh refah bir toplum için yeterli olmadığı
anlaşılmamıştır. Eğitimimden ne ölçüde verim alındığı dikkate alınmaksızın
yapılan niceliksel politikaların yarattığı sonucun 20 yıl öncesinden farklı
olmasını beklemek günlük siyasi çıkarlar uğruna yapılan menfi hareketlerdir.
Eğitimde verimliliğin önemini vurgulamak gerekiyor. Son
yıllarda üniversite öğrencilerinin yaşadığı barınma sorunu ve yetersiz beslenme
gibi etmenleri bu açıdan değerlendirebiliriz. Benzer ölçüde üniversitelerde
bölüm ve öğrenci başına düşen öğretim üyelerinin niteliksel yetersizliği de
büyük bir sorun. Bunun gibi pek çok sorunun her bir öğrenci tarafından dile
getirilmesi eğitimde köklü bir reformun yapılmasını işaret eder.
Temelde Toplumsal refahın eğitimle iç içe olduğu ve
niteliksel gelişimin eğitime erişimi kolaylaştırması fakat verimin azalmasına
yol açmasına neden olduğunu öğrendik. Yapılan günlük siyasi çıkar politikalarına
eğitim kurumlarının alet edilmesinin toplumsal yoksulluğu tetiklediğini
öğrendik. Özel eğitimin gelir düzeyinden az pay alanlara eğitimde fırsat eşitsizliği
yarattığını öğrendik.
Yorumlar
Yorum Gönder
yorumla