Siyaset teorisinin ele aldığı kavramlardan
olan değişim, teori ve pratik arasında ilişkiyi getiriyor. Değişim konusunda da
farklı teoriler ortaya atılmıştır. Değişim kavramı temelinde dünyayı yeniden
şekillendirmek toplumu yeniden biçimlendirmek gibi şeyler içermektedir.
Gelenekçi teoriler değişime karşı çıkışı ya da kontrollü değişimi savunuyor.
Gelenekçi teoriler genel anlamda değişime direnme ya da makul düzeyde bir
değişimi savunurlar. Geleneğe baktığımızda nesilden nesillere aktarılan çok
faza değişime uğramayan inanç, eğilimler, ahlak, sosyal sistem olarak
görebiliriz. Gelenek merkezindeki 3 faklı kuramsal yaklaşım tipi vardır.
Statükoyu müdafaa teorisi, değişim konusunda direnişi savunur ve var olan
durumun savunulması değişime karşı direnişi barındırır. M.Oakeshott
“Rationalism in politics and other essays” kitabında muhafazakarlıkğı, bilindik
olanı bilinmeyene, denenmişi denenmemişe, var olanı olası olana, uygunu
mükemmele yani içindeki durumu daha iyi duruma ya da belirsiz duruma tercih
etme olarak tanımlar.
Bu yaklaşım açısından için de yaşadığımız statüko
mükemmel olmayabilir ama bilindik ve aşina olduğu için değerlidir güvenlik ve
istikrar duygusu verir ama değişimin kendisinde bilinmeyene bir yolculuk olduğu
için belirsizlik vardır. Bize dayanak noktası sağlayan gelenekler bir şeye
aşina olduğumuzu bilmememizle meşru hale getirebiliyor. Davranışların değişmesi
bu yaklaşıma göre güven, aşinalık, istikrar duygularına zarar verecek bu
sebeple değişimin getirdiği bilinmezliği kabul edilmez olarak görürler.
E.Burke
“Fransız devrimi üzerine düşünceler” kitabında değişimin olumsuzluklarını
vurgulayarak değişime karşı direnmeyi yansıtıyor. Toplumlar sözleşme üzerine
kurulmadığını söylersek burada toplumları bir arada tutan şeyin yaşayan, ölmüş,
doğacaklar arasındaki işbirliği olduğu düşündüğümüzde burada gelenek vurgusu
vardır. Geleneği denenmiş, işe yararlığı kanıtlanmış inançlar ve uygulamaların
olduğunu söylemektedir. Her toplumun kendi geleneğine güvenerek hareket etmesi
gerektiğinin söyler ve Fransız devriminin bu anlamda geçmişe yönelik kurumları
yıktığı için sorun yaratır bu anlamda ise tehlikelidir.
Burke Fransız
devriminin yeni getirdiği ilkeleri soyut genel ilkeler olarak bunların gelenek
dışı olduğunu ve güvenilmemesi gerektiğini söyler. Statükoyu müdafaa yaklaşımına
getirilen eleştirilerden biri Örf ve gelenek fikri üzerinedir Thomas Paine “The
rights of man” kitabında Burkenin düşüncelerini eleştirerek Burkenin geleneği
vurgulayarak ölülerin otoritesini yaşayan insanların özgürlük haklarının
üzerine çıkarttığını söyleyerek Burkenin bakış açısını mevcut olan nesli
geçmişe mahkum etmesi olarak görüyor yani geleneğe mahkum olmak bu geçmişin
kötülüklerini de kabule zorlatıyor.
Paine liberal ideolojiyi savunan biri
olarak eleştiri yapılmadan geçmişe duyulan saygıyı eleştirmektedir. Burkenin
açısından muhafazakarlığın varsayımı genel anlamda kurumlar, değerler,
eğilimlerin işe yaradıkları için varlığını sürdürdüler der yani aslında doğal
ayıklanmaya inanıyorlar bu değerlerin günümüze gelmesinin bir anlamı vardır
diyorlar ama eleştirel baktığımızda bu değer ve inançların günümüze kadar
gelmesinin farklı nedenleri de olabilir, bu değerler elit bir kesimin değer ve
inancı olabilir çünkü tarihte güçlü olabilmesiyle kalıcı olabilir. Mill
“Geleneğin despotizmi” statükonun var olanları eleştirmeden sorgulanmadan
kabulü anlamına gelir bu eleştiriyle Millin bakışıyla insanlar geleneği
sorgulamayarak geçmişin kölesi oluyorlar. Liberal teorisyenler geleneğin bugün
yaşayanlar açısından sınır yarattığı ve bugün yaşayanların özgürlüğünü
sınırlayan geçmişi sorgulamalarını engelleyen bir özelliği olabilir derler. Bu
açıdan gelenekler kişinin kendi özgürlüğünü ortaya koyması anlamında engel
oluşturabilir. Geçmişi geri çağırma yaklaşımını altın çağa dönüş olarak da
bakılabilir. Bu teorik görüşe göre değişimin kabul edilebilir olduğu fakat
geriye yönelik değişimin kabul edilebileceğini söyler bu anlamda değişimin
yönünü geriye dönüş olarak kabul edebileceğini söyler. Değişimin geçmişe dönüş
olarak olabileceğini kabul etmesiyle Statükonun devam etmesini savunmuyor. Bu
yaklaşıma Tepkisel yaklaşımda denilmektedir ve devrimci nitelikte olabilir
radikal değişim hedefi olabilmektedir. Bu yaklaşıma göre 1979 İran İslam
devrimi İran için altın çağa dönüşü simgeler yani var olandan köklü bir kopuş yaşanmasıyla
İslami ilkelerin kurularak eski döneme tekrar dönerek değişimi geriye dönük
gerçekleştirir. Burada var olan Statükonun iyi olduğunu söylemez geçmişe dönük
bir değişimin olması gerektiğini söyler.
Margaret Thatcher, Victoria dönemine
yaptığı referanslar ahlaki değerler, çalışma arzusu Victoria dönemindeki gibi
yeniden tanımlanması gerektiğini söylediğinde geçmiş yönünde değişimden
bahseder.
Bu yaklaşımda var olan sorgulanmalı, bütün bir gelenek yerine orada
seçilen şeyi tanımlar. Bu yaklaşımın eleştirildiği nokta geçmişteki bir dönemi Nostaljik
haline getirmek, Romantikleştirmek, kötü şeylerin göz ardı edilmesi, geçmişe
özlemi ön plana çıkarmasıyla eleştirilir. Altın çağa dönüş kavramının
eleştirisi olarak da örnek verirsek Victoria Döneminde sıkı ahlaki kurallar
vardı ama bu dönemin kötü şartları da vardı yoksulluk, sefalet gibi. Gelenekçi
teorilerden biride Muhafaza için değişimdir burada ileriye dönük değişim olmalı
ve var olan tümüyle korunmamalı sorunlar varsa ileriye yönelik değişim
olmalıdır. Devrim yerine Reform öngörülüyor yani değişim daha yumuşak aşamalı
olursa kabul edilebilir. Statüko korunmalı fakat değişime tümüyle direnilmemeli
belli bir ölçüde kontrollü değişim olursa var olan devam edebilir.
Var olanı korumak için değişime evet denmeli
bu sayede var olan korunmuş olur ama aksi takdirde kötü sonuçlar doğurur. Burke
bu açıdan Fransız devriminin İngiltere de olmasını engellemeye çalışır çünkü
köklü bir değişim İngiltere de kötü sonuçlara yol açabilir. İngiliz devrimi bu
açıdan Fransız devrimine göre farklıdır kanlı bir devrim değildir ve kral bazı
kısıtlamaları kabul etse de devam etmiştir bu açıdan daha yumuşak bir
değişimdir ve var olan korunmuştur. Başka bir örnek de ise Rusya da Çar II.
Nikolas eğer sosyal ve siyasi reformları yapmış olsaydı değişim yumuşak olurdu
ve var olan korunurdu ve de Bolşevik devrimini önleyebilirdi. Bu teori
demokrasi, sosyal refah gibi konular ile uzlaşıyı sağlıyor. Doğal değişim
kaçınılmaz olarak görülür direnmek var olanı kaybetmeye sebep olabilir. Bu
yaklaşım Reformların büyük değişimlerde olabileceğini göz ardı eder örnek
verecek olursak Gorbaçov dönemi reformları var olanı koruması gerekirken ülke
dağılmıştır. Bu açıdan Reformlar değişimi köklü değişime dönüştürebilir.
Yorumlar
Yorum Gönder
yorumla